18 Kasım 2014 Salı

Kudüs'teki Olaylara Bir Bakış

Yazıma başlamadan önce bir noktada anlaşmalıyız o da şu ki, Yahudiler hiçbir zamanda iyi olmazlar hiçbir zamanda masum olmazlar, nasıl olsunlar ki topraklarımızı bizi öldürerek işgal etmişler ve bundan ziyade kendilerine göre bir ülke kurmuşlar ve yaşamaya devam ediyor sivil olsa bile o bir işgalci ve o topraklarda yaşamaya hak etmiyor, şimdi bazıları çıkıp ama işgale karşı Yahudiler var diyecek, yok demiyorum ki zaten vardır madem işgale karşı ise o zaman neden hala ona ait olmayan topraklarda yaşamaya devam ediyor? Çıkıp başka yerde yaşasın o zaman. Bu nokta çok önemli ve bunu iyi şekilde anlamalıyız hiçbir işgalci masum değildir.

Kudüs’teki olaylara bakacak olursak aslında bu ilk kez olmuyor neredeyse her gün olan şeylerdir, mescidi aksa sürekli namaza kapatılıyordu insanlar sürekli içine alınmıyordu -45 yaş üstü- olan erkekleri alıyorlardı sadece, mescidi aksanın altına yılladır yapılan kazılar hep vardı ve hala devam ediyor, bir önceki yazımda da yazmıştım Kudüs’te yaşayan Filistinlilere ne kadar vergi ödettiklerini ve bir evi inşa etmek istediğinde bir Filistinli neler çektirdiklerini, Kudüs’te hep zulüm vardı hiç durmadı, ama son zamanlarda daha fazla olmaya başladı ve açık bir şekilde yapılmaya başladı ona karşılık Filistinliler direş göstermeye başladı –zaten Filistinliler önceden hep direniş göstermişti bu olaylara- ama bu sefer münferit direniş olayları ortaya çıkmaya başladı ve bu siyonistlerin hesaplarını karıştırmıştı ve yeni bir yol izlemeleri gerektiğini ortaya koydu.

Kudüs’teki olaylar aslında siyonistler tarafından Filistinli bir çocuğun yakılarak öldürülmesi ile patlak vermişti, ondan sonra da bildiğimiz gibi Gazze’de ve 51 gün devam etmişti, oradaki savaş durmasına rağmen kudusteki olaylar devam etti hata daha fazla bir şekilde devam etmişti, kuduste bulunan Filistinliler bazıları arabası ile bazıları ise bıçakla direniş göstermeye çalışmıştı o zamanlarda bu zamanlarda da aynı direniş şekli var ama bu sefer direniş biraz farklıydı, hep arka arkaya gelmişti saldırılar ve beklenmedik bir şekilde gerçekleşmişti, İsrail polisi saldırıları durdurmak için her şeyi yapıyoruz demişti ama bana soracak olursanız bu saldırılar devam edecektir kuduste zulum olduğu sürece ve kesinlikle durdurulması imkansız çünkü kuduste bir çok Filistinli yaşıyor ve her yerde İsrail polisi var yani onlara ani bir şekilde saldırmak çok kolay olur onun için kolay hedef de sayılıyorlar.
Bu sabah bir sinagoga saldırdı düzenlemişti ve 4 siyonist öldü, ben kesinlikle buna katılıyorum bazıları çıkıp islam ibadethanelere saldırmak yoktur diyecek, tabii ki yoktur ama ne zaman yok bunu durup bir düşünelim ilk başta, eğer o karşı taraftaki düşmanın senin dini yaşamına saygı gösteriyorsa senin ibadethanelerine saldırmıyorsa o zamanda sen de saldıramazsın, islamda kasas var dişe diş kana kana da var bunu neden unuttun o zaman derim onlara. Onun için biraz empati de kurmamız lazım, eğer birisi gelip evini işgal ettikten sonra ibadethane yaparsa sen ne yaparsın? Oturup onu izler misin nasılsa o ibadethane yaptı ona bir şey yapamam islamda böyle bir şey yok mi diyeceksin tabii ki hayır demezsin aksine ona savaş açarsın Filistinde kuduste olanlar da bunlar.

Sırf konuşmak için konuşmamak lazım, Filistini ve kudusu Filistinlilerden daha iyi anlamayız bizler en iyi şekilde kudusu savunuyoruz ya direnişe destek verirsin ya susar izlersin senden başka bir şey istemiyoruz.

Selam ve dua ile.

Tevfik Alhamss (@tevfik_hamss)
18.11.2014

9 Kasım 2014 Pazar

İslam'da Recm Gerçekten Var mı?

Zaman modernleştikçe algılarımız da değişiyor, mutasyona uğruyor. Öyle ki zamanı algılarımıza tabi tutmak yerine, algılarımızı zamana tabi tutuyoruz. Zaman ve hayat şartları değiştikçe, din algımız ve anlayışımız da değişiyor. Kimimizin İslam algısı ve anlayışında modern zamanın getirdiği değişikliklerden biri de İslam'da recm konusudur.

Bu yazıyı yazma sebebim, youtube'da tesadüfen bir videoyla karşılaşmam. İçeriği şu; hoca sınıfından saydığımız ve ekranlarda sık sık karşılaştığımız bir sakallı ilahiyatçı ile programın diğer konuğu olan başı açık yarı çıplak ablamız, İslam'da recm diye bir şeyin olmadığına dair görüş birliğine vardılar. İlahiyatçı, İslam'da recmin olmadığını, Rasulullah (S)'in sadece bir defa yahudilere, kendi istekleriyle ve kendi şeriatları olan Tevrat'a dayanarak recm cezası uyguladığını, Kur'an'da, sünnette, hadis kaynaklarında ve İslam'da böyle bir şeyin olmadığını ve olamayacağını söyledi. Diğer ablamız ise, İslam'da böyle bir şeyin olamayacağı konusunda ilahiyatçının sözünü doğruladı. Anladığımız kadarıyla her ikisi de müslüman.

İslam'da recm diye bir şeyin olmadığını söyleyebilmek için ya cesaret hapı içmiş kadar cesur olmak, ya da "başıma bir iş gelir" korkusunu cehennem korkusundan üstün tutacak kadar korkak olmak lazımdır. Burada iddia; İslam'da recm diye bir şeyin olmadığı, Hz. Peygamber'in sadece yahudilere, kendi istekleri ve kitapları doğrultusunda recm uyguladığı yönündedir. Şimdi İslam'da recm var mı, yok mu, ayrıntılarıyla inceleyelim.

Recm meselesinin İslam'daki ve İslamî kaynaklarımızdaki yerine değinmeden önce nesh müessesesine değinmemizde fayda vardır.


NESH VE NESHİN KUR'AN'DAKİ MAHİYETİ NEDİR?

Nesh, şer'i bir hükmün, onun yerine gelen başka bir şer'i hükümle yürürlükten kaldırılmasıdır. Kur'an'da Allah nesh müessesesini şöyle anlatır:

"Biz, bir ayetin hükmünü nesh eder veya unutturursak, mutlaka daha iyisini veya dengini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kâdirdir."(1)

Bu ayet, Kur'an'ın inmeye devam ettiği süreçte nesh müessesesinin var olduğunu ve yürürlükte olduğunu gösterir. Bu konuda İslam alimleri arasında görüş ayrılığı yoktur. Yalnızca mutezileden Ebu Müslim el-İsfehani, Kur'an'ın önceki kitapları nesh ettiğini fakat Kur'an ayetleri arasında neshin olmadığını söylemiştir. Neshin genel çeşitleri ve mahiyeti hakkındaki teferruatlarda birtakım görüş ayrılıkları vardır.(2) Bunlar konumuzla alakasız oldukları için bunlara değinme gereği duymuyorum. Ama Kur'an'daki nesh örnekleri ve çeşitleri konumuzla alakalıdır. Usul-i fıkıhta Kur'an'daki nesh çeşitleri ayrıntılarıyla incelenir.


KUR'AN'DA NESHİN ÇEŞİTLERİ VE ÖRNEKLERİ (3)

1- Hem lafzı hem de hükmü mensuh (neshedilmiş) olan ayetler: Bu ayetlere örnek olarak Hz. İbrahim gibi eski peygamberlere gönderilen suhuflar gösterilebilir. Ayrıca Übeyy ibn K'ab'dan rivayet edilen bir habere göre, Ahzab suresinin önceleri Bakara suresi uzunluğunda olduğu, daha sonra bir kısmının neshedildiği (4) bilgisi de bu tür ayetlere örnek gösterilebilir.
2- Hükmü mensuh, lafzı baki olan ayetler: "Sizden ölüp de dul eşler bırakan kimseler, bir yıla kadar, evlerinden çıkarılmadan bıraktıkları maldan zevcelerinin faydalanmaları için vasiyet bıraksınlar." mealindeki ayetin hükmü mensuh, lafzı bakidir. Çünkü Nisa suresinde hangi varislerin mirastan ne ölçüde faydalanacakları ayrıntılı şekilde zikredilir ve insanların varislere vasiyet yetkisi kaldırılır. Çünkü Allah ve rasulü bir konuda hüküm verdiğinde, kullar için artık kendi istekleri doğrultusunda hüküm verme yetkisi kalkar.  Ayrıca Rasulullah (S), "Varise vasiyet yoktur." hadisiyle bu ayetin hükmünün yürürlükten kaldırıldığını ilan etmiştir.(5)
3- Hükmü baki, lafzı mensuh olan ayetler: "Evli erkek ve evli kadın zina ederlerse, ikisini de Allah'tan bir azap olarak recmedin." ayeti, lafzı neshedilmiş ve tilavetten/mushaftan çıkarılmış ama hükmü ugulanmaya devam etmiş olan ayetlere bir örnektir ve yazımızın temel konularından biridir.


RECM AYETİNİNİN DELİLLERİ

Evli olduğu halde zina yapanların recmedilmesini emreden bir ayetin indiğine dair birçok sahabe bilgi vermektedir.

İbn Abbas (R) anlatıyor: "Ömer b. Hattab'ı hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:

- Allah-u Teala Muhammed (S)'i gönderdi ve ona Kur'an'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca Rasulullah (S) zina yapan evlilere recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz halifeler tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum ki, aradan uzun zaman geçince bazıları çıkıp; "biz Kur'an'da recm cezasını görmüyoruz." diyerek Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terk edip dalalete düşebilirler. Bilesiniz ki recm, evli olan kadın ve erkeklerin zina yaptıkları, delilleriyle veya itiraflarıyla sabit olduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken ve Kur'an'da mevcut olan bir haktır. Allah'a yemin ederim ki eğer insanlar; "Ömer Allah'ın kitabına dışarıdan bir şey ekledi." demeyecek olsalar, recm ayetini mushafa yazardım." (6)

Abdullah ibn Abbas (R) şöyle dedi: "Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'inde: "Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse -onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar- kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilaftan menedin)" buyurdu. (Nisa 15) Cenab-ı Hakk, bu ayette (zina meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: "Sizlerden fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir." (Nisa 16) Cenab-ı Hakk bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: "Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer sopa (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun." (Nur 2) Sonra Nur süresinde recm ayeti nazil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy, bekar (zani) içindi. Sonra recm ayeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı." (7)

Âişe annemiz (R)'dan tazyif edilmiş senedle nakledildi: "Andolsun ki recm ayeti ile on defa emzirme ayeti indi. Bu ayetler koltuğumun altındaki bir yaprak parçasında yazılı idi. Rasulullah (S) vefat ettiğinde, biz onun vefatıyla ilgilenirken evin etrafında beslenen bir koyun (ya da keçi) o yaprağı yemiş."(8)

Recm ayetinin indiğine dair haberler kesindir. Ümmet içinde bu konuda icma' vardır. Lakin lafzı nesh edilmiştir. Ulemanın bir kısmı recm cezasının bu ayet dolayısıyla Kur'an'a dayandığını söylemişlerdir.

Recm ayetinin yazılı olduğu materyali koyunun ya da keçinin yediğine dair rivayetler tartışma konusudur. Bazı modernist çevreler, bunun Kur'an'a atılmış bir iftira olduğunu, recm ayeti diye bir ayetin asla inmediğini iddia ederler. Bu konudaki sahih ve gerçekliği kesinleşmiş rivayetleri yok sayarlar. Kur'an'ın, bir keçinin yemi olarak terk edilmiş olmasının söz konusu olamayacağını düşünürler. Keçinin yediği söylenen materyaldeki ayetlerin lafzının neshedildiğini, dolayısıyla o ayetlerin ve cümlelerin zaten halihazırda "Kur'an" olmaktan çıktığı gerçeğini gözardı ederler. Lakin bu rivayet senedindeni zaafler nedeniyle başta Ahmed b. Hanbel olmak üzere kendi ravileri tarafından tazyif edilmiştir. Nesh müessesesini hakkıyla anlayamayan, usul-i fıkıh bilgilerinden bihaber olan bu çevreler, modern çağın şartlarına ve mantığına kendilerince uymayan bu gerçekleri, kendi şahsi heva ve düşüncelerine göre yorumlama hatasına düşerler.

Gerek Ahzab suresinin önceleri Bakara suresi kadar uzun olduğuyla ilgili bilgiler, gerekse recm ayeti, on defa emzirme ayeti ile ilgili bilgiler, nesh müessesesi hakkında bazı fikirler edinmemize imkan vermektedir. Lafızları yürürlükten kaldırılmış olan bu ayetlerin, indikleri zaman sahabeler tarafından yazıya geçirilmiş oldukları materyaller nerededir? Ahzab suresinin yürürlükten kaldırılmış olan kısmının yazılı olduğu materyallerin akıbeti ne olmuştur? Cevap; söz konusu ayetlerin lafızları Allah tarafından neshedildikten ve bu ayetler Kur'an olma özelliklerini kaybettikten sonra, bu ayetlerin yazılı oldukları materyallerin akıbeti bizim için bağlayıcı değildir, bir önemi kalmamıştır. Bu materyaller imha edilmiş olabilir, yakılmış olabilir, yıpranmış ve çürümüş olabilir, yahut bir hayvan tarafından yenmiş olabilir. Bu tür tartışmalara girmek bizim için gereksizdir. Zira bu ayetlerin halihazırda Kur'an olma vasıfları kaybolmuştur. Ashab-ı kiram'a unutturulma yoluyla veya yazıldıkları materyallerin herhangi bir yolla imha edilmeleri yoluyla lafızları neshedilmiş olan bu ayetlerle birlikte Allah'ın "Sana okutacağız ve unutmayacaksın, yalnız Allah'ın diledikleri müstesna." ve "Allah dilediği hükmü imha eder, dilediğini de sabit kılar. Kitabın aslı onun indindedir." (9) vaadi tecelli etmiştir.

Bu tür ayetlerin lafızları neshedildikten sonra ise hükümlerinin devam edip etmediğine bakılır. Recm ayetinin lafzı neshedilmesine rağmen hükmü baki kalmış, bu ceza uygulanmaya devam etmiştir. Dolayısıyla recm, sünnet ve icma' ile sabit bir hükümdür.


SÜNNETTE RECMİN DELİLLERİ

İddia; Rasulullah (S)'in sünnetinde ve hadislerde recm diye bir cezanın olmadığı, yahudilere yönelik bir istisna bulunduğu yönünde. Rasulullah (S), sahih hadis kaynaklarında -benim tesbit ettiğim kadarıyla- ayrıntıları anlatılan beş ayrı vak'ada recm cezasını tatbik etmiştir.(10) Bunlardan biri, iddia edildiği üzere yahudilere kendi istekleri ve şeriatları doğrultusunda tatbik edilmiştir. Bunun dışında müslüman zanilere tatbik edilen dört recm vakası, suçlarını itiraf etmeleri üzerine tatbik edilmiştir. Bunlardan biri meşhur Ğamidiyye (R), diğeri ise meşhur Mâ'iz (R) vakalarıdır. İslam alimleri, söz konusu rivayetler neticesinde Rasulullah (S)'in recmi tatbik ettiğine dair haberlerin mütevatir olduğunu söylemişlerdir.

İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr kitabında şöyle der: "Rasulullah (S)'den gelen recmin sabit oluşu; Hz. Ali’nin kahramanlığı ve Hatem et-Tâî’nin cömertliği gibi manevi mütevatirdir. Teferruatla ilgili olan haberi ahad olsa da, recmin tanımı ve özelliklerini açıklama mahiyetindedir. Recmin aslına gelince, bunda şüphe edilecek bir durum söz konusu değildir."

İmam Râfiî, Şerhu’l-Kebir kitabında şöyle der: "Rasulullah (S)'den meşhur olduğu kadarıyla recm; Mâiz, Gâmidiyye ve Yahudilerle ilgili kıssada geçmektedir. Recm, Rasulullah (S)’den sonra raşid halifeler döneminde de uygulanmıştır. Bu nedenle de hadis, mütevatir derecesine ulaşmıştır." İbn Hacer el-Askalânî, Tahrîcu Ehâdisi’r-Râfiî kitabında bunu onaylamıştır.

İmam Suyûtî, El-Ezhâr kitabında, Mâ'iz (R)'in recmedilmesine dair hadisi tamamen sahih senedlerle 18 ayrı sahabeden nakletmiştir. Bu sahabeler; Câbir b. Abdullah, Abdullah ibn Abbâs, Büreyde, Câbir b. Semure, Ebu Saîd el-Hudrî, el-Leclâc, Nuaym b. Hezzâl, Ebu Hureyre, Übey, İbnü’l-Müseyyeb, Hz. Ebu Bekr, Ebu Zerr, Osman’ın babası Nasr, Ebu Berze el-Eslemî, Atâ’ b. Yesâr, Şa’bî, Ebu Ümâme b. Sehl ve ismi nakledilmeyen bir sahabedir.

Netice itibariyle sünnette ve hadis kaynaklarında tevatür derecesine ulaşmış olan recm cezasının asla bulunmadığını iddia etmek, komiklik ötesi değilse de, en azından kendi dindaşları tarafından kınanmaktan korkmanın tezahürüdür. Rasulullah (S) tarafından bir yahudiye tatbik edilen recmin varlığını kabul ederken, öte yandan aynı kaynaklarda tashih edildiği üzere müslümanlara tatbik edilen en az dört ayrı recm vakasını ve onlarca sahih hadisi inkar etmek, ilimle, izanla, hakkaniyetle izah edilemez.


İCMA'DA RECM

Evli olduğu halde zina yapanlara, gerekli şartlar sağlandığı takdirde recm cezası verilmesi hakkında ümmetin icma'ı vardır, Müslümanlar bu konuda görüş birliği halindedir.

Diğer üç mezhebde zina suçunun isbatı ve recm cezasının tatbik ediliş sureti hakkındaki teferruatlarda farklılıklar olmasıyla birlikte biz Hanefi mezhebinde recmin yerini anlatacağız.

Zina suçu, dört güvenilir insanın aynı yerde ve aynı anda olayı görmüş olmaları ve şahitlik yapmalarıyla sabit olur. Farklı mekanlarda ve zamanlarda olaya şahitlik ederlerse, şahitlikleri geçersiz sayılır. Dört yerine üç şahit olursa, iftira attıklarına hükmedilir. Şahitler hakim huzurunda şehadette bulunduklarında hakim onlara; zinanın ne olduğunu(11), nasıl yapıldığını(12), ne zaman yapıldığını(13), nerede yapıldığını(14), kiminle yapıldığını(15) sorar. Dört şahit bunları ayrıntılarıyla cevapladıktan sonra her türlü zinanın haram olduğunu ifade ederler. Bu şahitler olayı, sürmelik içindeki kalemin hareketi gibi görmüş olmak zorundadır. Şahitlerin adil ve güvenilir olup olmadıkları hem gizli, hem açık bir şekilde araştırılır. Tüm bu şartlar, hadd cezasının (ayet ve hadislerde belirlenmiş olan ceza) uygulanmaması için mazeret aramaya yöneliktir. Şahitlerin adil ve güvenilir oldukları tesbit edilirse zina suçunun varlığına hükmedilir. 

Zina itiraf yoluyla da sabit olabilir. Zina eden kişinin akil ve baliğ olması şarttır. Dört defa dört ayrı oturumda suçunu itiraf eder.(16) İlk üç itirafta da hakim suçluyu geri çevirir, ifadesini reddeder. Dördüncü kez itiraf edildiği takdirde hakim suçluya, şahitlere sorduğu soruların aynılarını sorar. Hakim suçluya "Belki şüphe içindesindir, belki zina etmemişsindir, belki sandığın kadar net hatırlamıyorsundur." şeklinde telkinde bulunur. Bunlar, itirafından dönmesini sağlamaya ve hadd cezası uygulamaktan kaçınmaya yöneliktir. Ceza verilmeden önce ya da itiraflarından herhangi birisi sırasında itirafından vazgeçerse, ceza verilmez, serbest bırakılır.

Zina suçu işlediği kesinleşmiş olan müslümanların evli ya da bekar olup olmadıklarına bakılır. Evli olduğu halde zina işlediği kesin olarak sabit olan kişiye verilecek olan hadd cezası, ümmetin ittifakıyla recmdir. Bekar olduğu halde zina eden kişiye yüz sopa vurulma cezası verilir.(17)

Rasulullah (S), "Gücünüz yettiği kadar haddleri (ayet ve hadislerle belirlenmiş cezaları) şüphelerle giderin."(18) buyurmuştur. İslam alimleri bu emir doğrultusunda, bir kısmından yukarıda, bir kısmından da dipnotlarda bahsettiğimiz şüphe ve engelleri uygun görmüşlerdir.(19) Bu engeller varid olduğunda, hadd cezası yerine ta'zir cezası (hakim tarafından takdir edilen ceza) verilmesini öngörmüşlerdir. Netice itibariyle İslam, recm cezasını vermeye değil vermemeye mazeret aramaktadır.


SONUÇ

Yüzyıllardır müslümanların icmaen sonraki nesillere aktardıkları recm konusunda ümmet içerisinde ihtilaf yoktur. Gerekli şartlar sağlandığı takdirde evli haldeyken zina yapana recm cezası verilmesine dair kanaat kesindir. Rasulullah (S) böyle yapmıştır. Ondan sonra da raşid halifeler ve ümmet bu tatbikatı devam ettirmiştir. Rasulullah(S)'ın recm cezası uyguladığına dair hadisler sahihtir, mütevatirdir.

Rasulullah (S)'ın uyguladığı bir sünnetinin, çağlara ve mekanlara bakılmaksızın aynı hassasiyetle uygulanması gerekir. Rasulullah(S) ve Ashab-ı kiram(R) zamanında çok büyük addedilen zina suçu, o zamanlara kıyasla modern çağlarda Allah indinde daha hafif bir suç haline gelmemiştir, gelemez. Zira buna karar verebilecek tek merci, şari'-i azam olan Allah-u teala'dır. Günün birinde modernleşmenin bu kadar yayılıp yerleşeceğini bildiği halde bu hüküm üzerinde bir değişiklik murad etmeyen Allah, hiç şüphesiz teslimiyet ve bağlılığımızı görmek istemiştir. Çağın bize dayattığı şartlara ve anlayışlara dayanarak Allah'ın ve rasulünün hükmü hakkında şüpheye düşmek, Allah'ın bizden beklediği iman ve teslimiyet duygusu ile bağdaşmaz.

İçinde yaşadığımız modern zamanlarda, birtakım çevrelerden çekinerek, kınanmaktan korkarak, ya da kendi mantık ve düşüncelerine aykırı görerek Allah'ın hükmünü ve Rasulünün sünnetini inkar eden, nefsine yediremeyen ve yok sayan kişileri kendimize muhatap kabul etmiyoruz. Korkumuz, zaman zaman geniş kitlelere hitap etme imkanı bulan böyle şahısların, ümmetin itikadında tamir edilmesi zor gedikler açmasıdır. Allah'a sığınırız. Zina suçunun Allah'ın ve rasulünün gördüğü kadar büyük görülmediği bu zamanlarda; edep, haya ve ahlak ölçülerimiz gevşemiş demektir. Bu da hayatî ötesi, uhrevî uçurumları beraberinde getirir, getirmiştir de nitekim.

Bu kadar hadis, rivayet, tevatür, icma' ortadayken, laik diploma sahibi olan araştırmacı gazetecilerin "İslam'da recm yoktur, olamaz." şeklinde imal-i fikr etmeleri, esası kendi aklına göre dini anlamak ve hadisleri inkar etmekten ibaret olan mutezile anlayışının ne kadar içimize işlediğini gösterir. Bizim eksikliğimiz ise, abdest almayı bildiğinden bile emin olamadığımız kimselerin "İslam'da recm yoktur." diyerek Allah ve rasulü adına konuşmalarını sadece seyrediyor ve bunu engellemeye çalışmıyor oluşumuzdur. "İslam'da recm yoktur." hükmünün doğru kabul ediliği takdirde, recm cezasını tatbik eden Rasulullah'ın, başka bir dinin peygamberi olduğunu mu anlamamız gerekir? Ya da Rasulullah'tan sonra da recm cezasını uygulayan halifelerin başka bir dinin halifeleri, ya da recm cezasının varlığı yönünde ictihad eden mezheb imamlarımızın ve fakihlerimizin başka bir dinin müctehidleri olduğunu mu anlamamız gerekir? Hatta recm cezasının hakk olduğuna iman eden koca bir ümmetin, başka bir dine mensup olduğunu mu anlamamız gerekir?

Böyle mugâlatalardan ve Rasulullah(S)'in sünnetine aykırı tutum ve düşüncelerden Allah'a sığınırız. Vallahu alem...

Selametle....


DİPNOTLAR
(1) Bakara 106
(2) İslam alimleri, ayetin ayetle ve hadisin hadisle neshi konusunda görüş birliğindedir. Ayetin hadisle neshi Hanefi ve Malikilerde caiz görülüp, Şafii ve Hanbelilerde caiz görülmemişir. İmam Şafii dışındaki alimler de, hadisin ya da sünnetin ayetle neshini caiz görmüşlerdir. Günümüzde bazı modernist/reformist çevrelerde neshin hiç bir türünü kabul etmeyenler de görülmektedir.
(3) Suyûtî, Itkân, II, 22-26; Molla Hüsrev, Mir'at, s. 378
(4) İbn Hıbban, Sahih; Zerkeşî, Burhân, II, 35-37
(5) Bakara 240; Ebû Dâvûd, Vasâyâ, 2870
(6) Buhârî, Hudud 30,31, Mezâlim 19, Menâkibü'l-Ensâr 46, Megâzi 21, İ'tisam 16; Müslim, Hudud 15; Muvatta, Hudud 8,10; Tirmizî, Hudud 7; Ebû Dâvud, Hudud 23; İbn Mâce, Hudud 9
(7) Ebû Dâvud, Hudud 23
(8) İbn Mâce, Nikah 36; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/131, 132, 183, 6/269
(9) A'lâ 6-7, Ra'd 39
(10) Buhârî, Hudud 21, 28; Müslim, Hudud 16, 19 (1693), 22 (1695); Ebu Dâvud, Hudud (4420, 4421, 4433); Tirmizî, Hudud 4 (1451), 5 (1543); Nesâî, Cenaiz 63; Dârimî, Hudud 12, 14; Müsned, 1/245, 313, 328
(11) Bunun sebebi, zinadan kast edilen şeyin hukuki manasından emin olunmasıdır. Göz zinası, dokunma ve hatta daha ilerisi vs. buna dahil edilmez. Şahitler zinanın ne olduğunu en ince ayrıntılarına kadar anlatmak zorundadır. Şahitlerin olayı görüş mesafesi üzerinde engeller (yorgan, duvar, perde vs.) varsa dava düşer.
(12) Erkek ve kadının hıtaneyni (organları) mutlaka kavuşmuş olmalıdır. Şahitler bunu çok net olarak görmüş olmalıdır.
(13) Zaman aşımına uğramış vakalarda hadd (ayet ve hadislerle belirlenmiş olan ceza) düşer.
(14) Darü'l-harbde zina suçu, hadd cezasını gerektirmez.
(15) Zina yapılan kişinin kimliğinin kesin olarak tesbit edilmesi gerekir.
(16) İmam Şafii, bir defa itiraf etmenin yeterli olduğuna hükmetmiştir.
(17) İmam Şafii, yüz sopa ile birlikte bir sene sürgün cezası vermiştir.
(18) Molla Hüsrev, Gurer ve Dürer, III, 13
(19) Molla Hüsrev, Gurer ve Dürer, III, 3 vd., El-İhtiyar, Hudud 191, s. 270 vd
*Bir kimse, babasının veya annesinin cariyesi ile zina yaptığı takdirde hadd cezası verilmez.
*Bir kimse, karısının cariyesini helal zannederek zina yapsa, hadd cezası verilmez.
*Bir köle, efendisinin cariyesini helal sanıp zina yapsa, hadd cezası verilmez.
*Bir kimsenin kendisine rehin bırakılan cariye ile zina yapmasından dolayı hadd cezası verilmez.
*Bir kimsenin üç talak ile veya mala karşılık boşayıp iddet bekleyen karısı ile münasebetine hadd cezası verilmez.
*Sattığı cariye ile münasebette bulunan satıcıya hadd cezası verilmez.
*İki kişi arasında ortak olan cariye ile ortaklardan biri münasebette bulunsa hadd cezası verilmez.
*Darü'l-harbde zina eden kişiye hadd cezası verilmez.
*Zorla zina ettirilen kimseye hadd cezası verilmez.
*Para karşılığı zina edenlere İmam Azam'a göre hadd cezası verilmez.
*Birbiriyle zina edenlerden biri suçunu itiraf ederken diğeri inkar etse, ikisine de hadd cezası verilmez.
*Akil ve baliğ olan kadın, akil veya baliğ olmayan erkekle zina ederse had cezası verilmez.
Bunların dışında birçok şüphe ve durum, zina haddini düşürmektedir.


twitter.com/mukallid_
ask.fm/mukallid